PARAŞÜT
 

Tüm hakları saklıdır. Levent Çelmen © 2009

Gençlik yılları, kanın hızlı aktığı seneler;
Göklerde arıyoruz mutluluğu,
Gönül verenlerin adresi THK Türkkuşu Tesisleri...

1968 yılı, Ankara Cumhuriyet Lisesindeyim.

Lisenin “ Şehit Veliye Havacılık Kolu “ var.

Bizden önce Veliye adında bir öğrenci şehit olmuş ve  kola onun adı verilmiş.

Biz ikinci jenerasyonuyuz.

Mahalle arkadaşım, sınıf arkadaşım Halit Öner bir yıl önce katılmış Paraşüt kurslarına.

Anlatıyor da anlatıyor. “ Şöyle yaptık, böyle yaptık, kuleden atladık, uçakta şöyle ayağa kalktık, kapıdan bir çıktım “

Ben de gaza geliyorum yavaş yavaş.

Her anımız birlikte, kurtuluş yok anlattıklarından.

Hafiften tırsmada var ama bir sorayım dedim.

Halit dünden hazır, başladı anlatmaya, öğretmeye.

Evdeki kapılar, tay``yare kapısı oluyor, her birinde çıkış çalışıyoruz...

Masalar yükseklik, aşağı atlıyoruz, beş nokta taklası.

Evdekiler şaşkın....Sorarlar, “Ne oluyor ? “

Sesizlik...

Evdekilere söyleyemiyorum bir türlü.

Okul için kayıt yaptırdık.

Öyle herkesi almazlar, günlerce çalıştık ;

Kilometrelerce koşuyorum....

Puşap. şinav ve balfiks...

Sadece gücümüze bakarlardı.

Sonunda imtahan günü geldi. Önce İstanbul yolu kavşağından Türkkuşuna kadar koşturdular.

Bir kısmı elendi.

Sonra  diger işlemler...

Elemeler biitti, kalan sağlar bizimdir...

Türkkuşu Genel Müdürü Rüstem Mavituna  ve Paraşüt okulu Müdürü Cahit Berk konuşma yaptılar ve kurs başladı.

Sömestir tatiline raslasa da günlerce sürerdi kurslar.

Önce Emniyet,

Kadınlar ve Havacılık Affetmezmiş.

Atlayış yapmamız için evrakları tamamlamak gerekiyor. Neler yok ki ?

En önemlisi sağlık raporu.

Hava Hastahanesine sevk ediyorlar. Günler süren muayeneler.

Kıdemlilerin eline düşmüşüz korkuturlar ; Yok sinir hastalıkları doktoru , durup dururken küfreder, reaksiyonu ölçer. Yok şu doktor parmağını....

Her şeye hazır gittik artık hastahaneye.

Söylenenlerin hiç biri olmadı ama raporu 15 gün de zor aldık, elenenlerimiz de cabası.

Çok ciddi idi kontroller.

Sıra 18 yaşını doldurmadığım için ailemden alacağım muaffekatnameye geldi.

Ailemi ikna edene kadar neler çektim...

Sonunda evraklar tamam, meydana teslim ettik.

İlk atlayış 10 Mart 1969 günü.

Soğuk bir Ankara sabahı, uyumadığım için, “Erken kalktım” diyemeyeceğim.

Sabahın köründe Halit’le yola çıktık.

Servis uzaktan göründü, dönüş yok.

Tüm duaları ediyorum.

Eski sevis aracının çarpan kapıları kapandı, doğru meydana.

İstanbul yolu üzerinden gidiyoruz, Halit atlayacağımız Ergazi’yi gösteriyor.

“Bak uçak şu silonun üstünden dönünce, hazır ol “

Ben, bir kaç dua daha okuyorum “Evet” derken.

Birşey olsun, iptal edilsin istiyorum atlayış. Olsun da bir daha beni zor bulursunuz buralarda..

Kaçış yok, Türkkuşu yazan takın altından giriyor servis, hangarların önünde duruyor.

Herkes aşağıda, hangar kapılarının güüüür sesi.

Anam uçaklar göründü.

Kıdemliler bağırıyor, “Depo açıldı, malzemelerinizi alıp, doktor kontrolüne”

Ya bu ülkede hani işler tıkır tıkır yürümezdi...yürüyor iste...beni buldu.

Kemal  ve Yaşar amcalar malzemeleri verip imzaları attırdılar, zimmet defterine.

Kuşandık, fotoğraf çekimleri başladı..Aklımdan türlü türlü şeyler geçiyor poz verirken.

Bu arada da durmadan dua ediyorum.

Hazırlıklar tamam, bizim sorti çardağa...

İyice yanlız kalıyoruz. O ağır malzeme ile yavaş yavaş çardağa geldik. Başka sortilerde beklemede, tayyareler kalkmıs, Ergazi’ye atışı gerçekleştiriyorlar. Çok uzaktan görüyoruz.

Bizi atacak tayyare inişe geçti, indi ve sonunda önümüzde durdu...Pervane gürültüsünden hiçbir şey duyulmuyor.

Sadık Sindel jump master ımız. statik kaplolarımızı takıyor. Bizi yerleştiriyor. Kendide biniyor.

Ayakları benim üstümde. Kaçamam artık, zaten bağlıyım statik kablo ile.

Pist başına geliyoruz,

“Eti kule, Eti kule çarli alfa eko piste giriş rule kalkış...”

Motorlar çatlayacak, önümde koca kapı açık, Sadık Hocanın bacakları üstümde...

Firenler bosaldı gidiyoruz....la la lal la......amanın.....atlayış gözlüğünün içi buğu oldu, dünyayı bir acaip görüyorum...bu arada uçak kalktı...tırmanıyor....aman allahım....dua dua dua....irtifa alırken pist hattını terkediyor, yana yattı...düşer miyim ne ?

İlk defa uçağa biniyorum...Bundan sonra daha çok binecektim ama 100 atlayışı geçene kadar uçakla inis nedir bilemeyecektim

Uçak yükseldi, Sadık Hoca kestiriyor. Çıldırmamak elde değil...Aşağıda tank okulunun askerleri ıştimada kalem gibi görünüyorlar.

İçimden ; “Burda olacağıma aşağıda şu askerlerin yanında olsaydım”

Yavaş yavaş pasaja yaklaşıyoruz, silonun üstüne geliyoruz. Bizim evler uzaktan seçiliyor.

“Keşke anama şöyle doya doya bir sarılaydım “,  “Babama öyle karşı gelmeyeydim”, “Kardeşime dayak atmasaydım”.......” Oooooo beyim son pişmanlık fayda etmez “ diye bir ses bekliyorum, yok.

Sadece Sadık Hocanın, “Hazırlanın” komutu geliyor.

Bana “ Sen bu pasajda atalamayacaksın, 2. pasaj da” diyor.

Sadık Hocanın başı uçaktan çıkıyor, pilota elleri ile pasajı tarif ediyor.

Aşağıda yer ekibi panoyu hazırlamış, smoklar gök yüzüne yükseliyor, tam bu sırada Sadık Hoca sağ elini boğazına getirip, GAZ KESSSS ......

tııııırrrrrr...tııırrrrrrrr.....tııırrr...motorun cansız sesi. Bizimkileri kapıya getirip, “Hadi Koçum, atla”.......fıııırrrrtşapırttaktuk.....gel,,,,,atla,,,, fıııırrrrtşapırttaktuk,,,,gel..atla,,, fıııırrrrtşapırttaktuk.

Tamam, dönebiliriz.....GÜÜÜÜÜÜÜÜRRRRRRRRRR.......Yenimahalle’ye yakın dönüyoruz, camilerin minaresi altımda....yine la la la la......düzeldi şükürler olsun....dua dua dua. ayni duaları hızla dönüyorum...kapıya gellllll....geldim...ayaklarımı ittiriyor rüzgar.... GAZ KESSSS

rüzgar kesildi...atla.....

Parşüt açıldı, bir sessizlik, uzaklaşan uçağin tatlı sesi...

Artık aşağı iniyorum....Bu seferde köpekler koşuyor altıma doğru...eyvahhhh...pano görevlilerine bağırıyorum...yetişin...çok bağırıyorum galiba, köpekler şimdiki Ostim’e doğru kaçıyor.

Herkes iniyor panolar toplanıyor, bizler önde ambulans arkada şarkı söylerek meydana gidiyoruz, o güzel yemekleri yemeye ya da kantindeki tombalıklı ekmeğe.

Paraşütçü olmuştum artık, he heyyyytttttt...

Aktif olarak 1975 yılına kadar  paraşütçülükle ilgilendim.

Liseyi zor bitirmeme ve bitirmemize neden oldu bu tutku. Okul takımları kurduk, izinler aldık, okulu astık, seneleri neşe içinde geçirdik. iyi ki yapmışız.

Parşüt şampiyonaları yapılırdı Mayıs aylarında, biz de SERÇELER takımı olarak giriyorduk.

Cumhuriyet Lisesi.

Bir şampiyonada daha iyi derece yapabilimek için çok sert indim panoya, sakatlandım.

Helikopter ile eski Gülhane hastanesine götürecekler.

Yanıma bir refakatçi gerekiyordu. Kerkesin atlayışı olduğu için, mahalleden arkadaşımız, paraşütçü olamayan Kement’i koymuşlar yanıma.

Havalanınca ayıldım, Kement yanımda..Kement yüksekten çok korkar.

Eti bloklarında 6.katta oturuyoruz o sıralar. Bizim evde Kement’e yuksek sesle KEMENT de,

hemen yere yatar,  “ Düşüyor muyuz ?” der.

O derece yüksekten korkar.

Helkopter gidiyor, kendime geldim, yavaş yavaş aşağı bakıyorum, bir de düşünüyorum “Bu Kement’in işi ne burada ?”.

Kement’ten tık yok, o bana yardımcı gelmiş, ben ona yardımcı oluyorum...

Laf açmak için aşağı bakıyorum zorla, inişe geçiyoruz....Bahçelievler üstündeyiz...Kement’e isaret ediyorum, 

“Bak sizin evin üstünden geçiyoruz....görüyormusun....Kement...Kement...Kement..Kendinde misin oğlum....pat pat pa pa pa pa ......fışt...fışt,fışt...helikopter indi...sedyeyi aldılar, acile gidiyoruz....iceri girdik.

Kement kendine geldi ama ben kendimi unuttum...

Kement’e konuşturmaya çalışıyorum, döndü mü bu aleme diye’

“Ya Kement evinizin üstünden geçtik neden bakmadın, o kadar da ısrar ettim ? “

“ Yok ya...başımı çevireyimde helikopterin dengesi mi bozulsun? “

Bir defa da yedek açtım.

O gün şampiyona hazırlık atlayışları yapıyoruz, 8. atlayışıma çıkacağım.

Yorgunluk, acele paraşüt katlama ve dikkatsizlik...

Ana paraşüt mum gibi açılınca, yapacak bir şey kalmadı, devamlı dönüyorum, virildeyim.

Önce, ana paraşütten kurtuldum ki, yedek arasına girmesin.

Bu işlem epey zamanımı aldı ve çok alçaklarda yedeği çektim.

Bir iki sarkaç hareketi ve demir yolunun yanına indim.

Bir keresinde degişik bir uçaktan atlayacağız. Bizim tayyareler Cessna - 206. Onlara alısmışız.

Şampiyona için, Kara Havacılık Okulundan Dornier - 28 ler gelmiş, çift motor.

Bana da bu denk geldi.

Kalktık tırmandık, yavaş yavaş Ankara radyosu antenlerinin üstünden pasaja giriyoruz.

Kapıyı açtım. tayyare üstten kanat, pasaj ayarlamak için dışarıdaki beklere basarak motorun üstüne yaklaşmak gerek.

Görüşü sağlayınca pilota pasajı tarif ediyorsun.

Kara Havacılıktan gelen pilotların paraşütçü atış tecrübeleri yok ve bu çok önemli.

Tayyarenin dışındaki bir satıh tüm dengeleri bozabilir, kontr kumandalar gerekiyor.

Tabii benim oraya çıkabilmem içinde gazın bir hayli kesilmesi gerek.

Pilot gazı kesti  ve ben çıktım.

Bir kulbu bırakıp öbüründen tutayım derken, tekrar gazı vermezmi, elim boşta.

Tayyarenin dengesi de benim dengemde bozuldu, tutamadım kulptan aşağıdayım...

Aşağıdaki köylülere misafir gelmişim, onların ikram ettiği ayranın kulbundan tutuyorum...

1974 Yılı Cumhuriyet bayramı gösterileri sırasında yere indiğimde havada düşerken aktif olmayan Duman bombası bir anda alev alev yanmaya başladı.

Ciddi bir tehlike atlattım. Bomba kelepçe ile ayağıma bağlıydı, kurdulamadım.

Onun altında da postallar.

Yangın kovalarına ayak sokmalar, yangın söndürücüsünü sıkmalar...

Tüm bunlar  zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün önünde oldu.

Bu kazadan sonra ayağım yandı ve  Konservatuvar derslerimi aksattım.

Rahmetli Mahir Canova hocam “Karar ver evladım, ya havacı ol, ya Tiyatrocu” demişti.

Ben de bir yıl daha çaktırmadan devam ettim ama okul ağır basmıştı....

20 yıllık ayrılıktan sonra TV8 ROTA programı için 2008 yılında Selçuk’ta Tandem atladım.

Bizim günlerle  mukayese bile etmek istemiyorum.

Dünyamız, teknololoji çok değişiyor...

Bu sporu yaparken yitirip şehitlik mertebesine ulaşan ve uçuşlarda düşen arkadaşlarımızında Işıklar içinde yatıyorlardır umarım.

Hayatta kalanları Ihtiyar Havacılar mail gurubunda birleştirmistim, onlar yollarını devam ettiriyorlar. Ben de güzel mesajlarını ve haberlerini alıyorum.

Ara sıra Kandilli Suna’nın yerinde veya  Ankara Çağlayan da eski Günler de yad ediliyor...

Şampiyona başlamadan bir gece evvel meydanda buluştuk. Gece orada kalacağız.

Besim Ağabey hepimizi topladı.

“Bakın çocuklar siz Serçeler Takımısınız, yani profesyonel olmadan önce kurcusu olduğum, içinde bulunduğum takım. Bu yüzden size bir taktik vereceğim ama bundan kimsenin haberi olmayacak. Uygularsak hepiniz iyi dereceler yapacaksınız”

Neymiş o ?

“Panoya(hedefe) yaklaşırken paraşütlerin salınımını aza indirecek bir taktik.

Bunun sonucunda daha isabetli davranabileceksiniz “

İyide ne yapacağız ?

“Parşüt iplerini kısaltacağız, işte metre, işte ustura, getirin paraşütlerinizi”

Biz şaşkınız ama ne apalım hoca derse doğru der, demekki herkes böyle yapıyor biz farkedemiyoruz.

Bahattin Demirkol(İlerde meşhur, başarılı bir dekoratör olacaktı) ölçüyor kesiyor.

Besim ağabey dikiyor....Bayram tıraşı oluyor paraşütler....kesilen ipler bir bulunsa yandık.

Besim ağabey mutlu, birde rakı ısmarlıyor bize.

Yarın yarış var diye, alkolünü azalmak için rakının içine grafon kağıdı atılırmış.

Alkol bu kağıt tarafından emilince, sabah baş ağrısı da olmazmış.

Grafon kağıdı yok, rüzgar kontrolü için uçaktan attığımız strimer dediğimiz benzer kağıtlar var.

Ama onlar renkli.

Rakılar dolduruluyor, kimi kırmızı strimeri, kimi yeşıli, kimi moru batırıyor kadehine....ŞEREFE.

Sabaha karşı renkli rakılar midelerde, dolayısıyla damarlardaki yerlrini aldı.

Alkol fazlalaştıkça damarlarda, kesilen iplerin uzunluğu da fazlalaştı.

Rakılar bitti. kısaltmalarda..

Strimerlerin bir faydası oldu mu bilemem ama, öbür gün vücuttan çıkan sıvıların renginde -hangi rengi içtiysek - etkisi baş gösterdi.

Kesilen iplerin fayda raporu ; Rezillik, çok hızlı iniyoruz, hele geç kesenler....

Hey gidi Besim ağabey, ne kuyulara indik sen ve Bahattin yüzünden...

Yaz aylarında Eskişehir THK İnönü Kampına giderdik.

Günlerin nasıl geçtiği belli olmazdı. Sabah erkenden sporla başlanılır, uçuşlar, atlayışlar derken akşam olurdu.

Yemekhane ve kafeterya eğlence merkezlerimizdi. Anılar, palavralar kaplardı İn önlerini.

Dağın yamacında bir de havuzumuz vardı. Zaman zaman bu havuza gider, serinler, yorgunluk atardık.

Bir gün meydanın yanından geçen kuzu sürüsunden bir kuzu satın alıp çevirelim dedik.

75 kuruşa kuzuyu kesti, derisini yüzüp aldı ve bize teslim etti çoban.

Bizim aşçıda hazırladı.

Havuzun başında çeviriyoruz, rakılar açılmış içiyoruz. Neşe içindeyiz. Saatler nasıl ilerlemis farketmemişiz. Kuzu bitti, rakı bitmedi, kafalar iyi.

Rakıya yazık olmasın dedik, “Havuzun kenarında partimizi seyreden eşeğe içirelim” dediler.

Olur mu olur...Aramızda komando subayları var, dağ gibiler...

“Biz devirir içiririz dediler”

Gerçekten devirdiler ve zorla içirdiler....Hayvan fırladı ayağa anırarak  daireler çiziyor.

Koşuyor, bağırıyor, anırıyor, birden yerlere atıyor kendini...Anlaşıldı, Sek içirmişler, şimdi su vermekte imkansız.

Sırt üstü yerde yuvarlanan Zavallı eşeğin üç bacağı havada biri yanda, acaip bir pozisyon. Toz duman, anırma sesi....Kampa geldik, ranzalara yattık, kafayı bulmuş eğin nameleri geliyor hala. İyiki şarkı söylemeyi beceremiyordu.

Ertesi gün, sabah sporu, ardından atlayış, kendimizi zor atıyoruz havuz başına...

Bizim eşek orada, havuzun başında ...Kafa suyun içinde, durmadan içiyor, kana kana...

Eeee nede olsa akşamdan kaldı.....

Halit öner

Eğitimde

Cahit Berk’i Son Görüş-GATA

Erol Beton’la Eğitimde

Serçeler Atlayıştan Sonra

Serçeler Atlayışa...

Serçeler Kız ve Erkek Takımları

Serçeler Kız ve Erkek Takımları

Artiz Mektebi Değil, Türkkuşu

Hakkı Öcal Çekime Gelmişti

Artizlerin Son Hali-Yenimahalle Çağlayan

Babam Sağ Olsun (Keşke)
Birde Katlaması Olmasa